Eğitim Dedikleri
Hayallerimizdeki yaşam nasıl acaba?
Hayallerimizdeki yaşam nasıl acaba?
Yıllardır yaşarız bu ülkede, bu şehirlerde, hayata geldiğimiz günden beri öğreniriz çok şeyler.
Daha küçükken anlarız ki öğrenmemiz gereken daha büyük bir dünya var, işte bunu anlamamız okulla tanışmamızdır. Öyle hırsla, öyle şevkle başlarız ki dünyayı öğrenmeye…
Söylemişlerdir çünkü bize insanı, doğayı, hayvanı, evreni öğreneceksin diye, kendini öğreneceksin diye.
İşte böyle bir başlangıç yaptık hayata. Bundan sonra başladı hayal kırıklıkları. Neden mi? Çünkü öğretmediler bize öğretemediler belki de barışı, umudu, özgürlüğü. Böyle bir hayat, böyle bir eğitim sistemi koydular önümüze.
Yıllardır koşarız oradan oraya, sinsi bir hırs içimizde, oysa daha tepkimizi ortaya koymayı, hayır demeyi öğrenemeden, kendimizi bile öğrenemeden o korkunç sınavlara sokarlar bizi. Sancılı, ağır, acımasız bir sistem içinde boğuşur dururuz. Sonra alırız elimize mesleği… Doktor oluruz, öğretmen oluruz, mimar oluruz. Doktor unutur hasta için var olduğunu, o kutsal yemini. Öğretmen anlatır durur saatlerce, saatlerce daha öğrenci bilmez dinlemeyi, ifade etmeyi.
Ya da mimar oluruz! Beton yığınları içinde kendi yerimizi almaya çalışırız, yanı başımızdaki tarihi yapıları umursamadan, büyümek egosuyla, daha büyük daha ihtişamlı yapılar yaparız, bazen de yapılarımızı aynayla kaplayarak dünyayı yansıtırız! Tarihi yapısı olan bir milletin, kendi dokusuna sahip çıkması gerektiğini ve asıl medeniyetin bu olduğunu umursamayız, umursamak istemeyiz.
Belki de bunca söz buralara gelmek içindi, içinde bulunduğumuz sistemin dünden bugüne kadar süren ciddiyetsizliği… Kime kızmak lazım acaba? Kendi etrafımızdakilere mi, şehir planlama yapılmasını ciddiye almayan kurumlara mı, yanlış eksik yasalar çıkaran vekillere mi, bilmeden bu seçime girişimize mi, elinde daire sayısı ile gelen müteahhitte mi, ona mı, buna mı, Ya da kendimize mi.
Sanırım bu mesleğin sorumluluğunu taşıyamadık, kültürel, tarihi dokumuzu en azından belli bölgeleri dahi koruyamadık, entelektüel bir birikim oluşturamadık, sadece piyasa adamı olduk belki de!
Üzülüyorum bakınca bu şehre, vicdani sorumluluğu zaten apayrı. Toplum olarak kültürsüzlüğümüze ya da sahip çıkamayışımıza üzülüyorum. En önemlisi de bizimle ilgili konularda insanları bilinçlendiremeyişimize üzülüyorum.
Başından beri eğri başladı sanırım yolumuz, ne biz bilebildik yerimizi, ne de başkaları… Yeşili bile korumayı beceremedik, hatta kendimizi, benliğimizi korumayı beceremedik.
Yine de umutsuzluk en son çare değildir, umutsuzluğun en kısa yoludur umut. Biz başlayalım bu yolda, yolumuzu doğru yapmaya, doğru yolda yürümek için…
Mimar Zuhal AYAYDIN
Nisan 2007